12 Aralık 2009 Cumartesi

Tadı damağında kalır sevdaların




Daha doğmamışsın…
9 ay 10 günü beklemezler. önce aklını sonra seni ayırırlar annenden. sezeryan….
ana kucağına şöyle bir koklatırlar. sonra hoop elden ele…

arkasından çalışan annedir bahanesiyle önce sütten keserler… mama ile avunursun
yetmez doğum izni biter annenin, bir bakıcının kucağına atılıverirsin
sen sevgiye hasret, ana baba güvenlik kameralarıyla sever uzaktan en fazla sevse sevse seni


az büyürsün babanın paçasına yapışırsın, annenin eteğine..
hepsinin işi gücü olur, yorgun gelirler eve.. sana kalmaz zamanlar..
azıcık büyür de abla olursan bu kez tamamen itilirsin bir kenara köşeye


ergenlik gelir çatar. serpilirsin, güzelleşirsin…
çocuksu kıyafetlerin terkeder önce seni. eteğinin boyuna, sesinin tonuna gelir kısıtlamalar.

seversin bir delikanlıyı, kıyıda köşede buluşursun… eyvah abim.. .eyvah babam.
dersini çalış, aklını başına topla derken hayat acımasız
sınıfın afillisi alıverir elinden sevdiğini…


üniversite yılları, flört, aşk, sevdalar…
ya kör bir kurşun, ya trafik kazası ya da trajik bir terkediliş öyküsü

sen çok güzelsin, çok iyisin ama
birileri bekâretinin nöbetçisi, diğerleri fırsat bekçisi…
istedim de vermedin diyemez mertçe, usulca terkederler seni…


saklanırsın, saklarsın kendini sevdiğine
“hayırsızın biriydi fikrimce”lerden uzak beklersin beyaz atlı prensini
günler geçer, vakitler tükenir ve kapıyı çalana razı gelirsin belki de…

hani aşk kör kurşunu ile vurmamışsa bir köşede gafil avlayıp seni.

şanslısın, bir töre kurşununa gitmemişsin, elini tutacak bir ele imza verip evlenmişsin
önce tv çalar sevdiğini, bitmek bilmez maç yorumları
sen pembe dizilerine sığınırsın memleketimin….

sonra annelik… hamilelik…. eve geç gelmeler, uçan kuşa yan bakmalar…
ayrı dünyalar, ayrı yastığa baş koymalar, yıllarca köşe yastığı muamelesi….
sonra şiddetli veya şiddetsiz geçimsizlik…..


ayrılırsın… ayrılabilirsen. içinde yarım günlerin kapanmamış yaralarıyla…
günlerce aylarca süren içine kapanmalar. dünyaya küsmeler.
belki bir gün razı geldiğin bir yasak aşk, bir gönül macerası, ötekilik
saklı vakitler, beni şu saatte arama, bu telefondan sorma…
seni çok seviyorum ama… lar


ola ki ecel gelir… eşini, sevdiğini, aşkını ecel ayırır…
sarılıp ağlayamazsın, öpüp okşayamazsın ölüsünü bile…
sen yıkayamazsın (oysa ne çok yıkamışsındır)
sen saramazsın (oysa ne çok sarmışsındır)
ve bir zamanlar onu başka bir kadının koynuna koyduğunu bilsen bile
yine bir kadın olan toprağın koynuna sen koyamazsın…


çünkü yazgındır bu senin, kadındır senin adın
ve tadı damağında kalır hep sevdaların…
bu dünyaya geldin yarım,
kaldın yarım…


Leylacan Metin

6 Aralık 2009 Pazar

İmkansız aşklar moda bu günlerde



Hiç kimse, hiçbir adam, ADAM gibi sevmek istemiyor. Herkes gizli, kaçamak, bağlantısız, yasak aşklar peşinde…


Pencere aralığından, kapı kenarından, bir görümlük, iki öpüşmelik sevdalar istenen. Uzun boylu bir ilişkiden mi kaçıyor herkes, yoksa ben mi hep öylelerine rastlıyorum bunu da bilmiyorum.


Kahve falında çıkan beyaz atlı prenslerden geçtim. Adam gibi insanı yemeğe çıkaran, özel bi kaç günü unutsa da bir kaçını hatırlayan, buluşmaya elinde bir buket çiçekle gelip, ince belli bardaklardan gözlerindeki aşk izine bakarak bir kaç yudum çay içebileceğin bir erkek yok, yok, yok….


En kısa zamanda herkes dünyalık zevklerini tatmin etme peşinde. Yüreğin sızlar mış, için erirmiş kimin umurunda. Bir pazar pikniğe çıkamaz mı insan sevdiğiyle, birlikte kırlarda gezemez mi. Bu illa gençlikte flört zamanlarımızda kalmış bir şey mi?


Geçtim romantik bir akşam yemeğinden. Geçtim birlikte konser izlemekten, insan sinemaya gidemez mi elele, sarmaş dolaş….


Herkes imkansız aşklar peşinde demiştim. Evet öyle. Herkes tek gecelik ilişkiler peşinde. Daha doğrusu erkekler böyle. Çünkü hiçbiri bir kadının sorumluluğunu almak istemiyor. Bağlanmak istemiyor. Geçici heveslerin en güzel yanı geçici olmasıysa madem, hemen gelip geçsin diyorlar sanırım.


Herkes imkansız aşk peşinde; çünkü imkansız aşklarda kavuşmalar olmaz. Nadir zamanlarda görür birbirini sevdalılar. Eğer arada sırada gördüğün bir kadın seninle birlikte oluyorsa neden onu sık sık görmek isteyesin ki. Ağrımayan başına ağrıya ne gerek. Buluş, seviş ve arkana bakmadan, bir sorumluluk almadan çek, git….


Hepsi seni, bir sandıkta, buzdolabında, deepfreeze’de saklamaktan yana. İhtiyaç halinde camı kırıp, sevip, okşayıp tekrar yerine koyacakları bir oyuncak gibi görüyorlar.


Sen telefon açıp aradığında ise : “Ah canım çok isterdim ama işler, güçler, toplantım var biliyorsun, biliyorsun evliyim, annem kızar, babam döver” gibi mazeret uydursun koskoca adamlar. İyiki regl olmak gibi bir mazeretleri yok. Yoksa hiç çekilmezlerdi….


Yaşadığımız çağın en büyük kayıplarından biri de insan-lık kaybı olsa gerek.
Yazık.. çok yazık. Oysa ben elimi ürkerek tutan, kalbi adımla çarpan ve telefonda sesi titreyerek konuşan erkekleri özledim…

 Leylacan METİN