30 Kasım 2009 Pazartesi

Seni seçebilirim demişsin de?



Yaşam neleri öğretiyor bana, oysa büyümedim ki henüz… O yüzden saçımı çeken okul arkadaşımdan çok farklı görmüyorum seni. Yaramazlık peşindesin biliyorum.

Beni kızdırmak hoşuna gidiyor olmalı. Gözyaşlarımdan istediğin ne, öpmek dışında…

Üzme beni diye yalvarmıyorum sana, bir çiçeği soldurmakla sevinebiliyorsan ne diyebilirim ki. Eğlen hadi, coşkuyla neşelen. Kim engel olabilir ki…

Ben mi… Hayır canım. Kendimin farkında olsam da sandığın kadar aptal değilim. İlk sende açmadım gözlerimi hayata. Sen nasıl çiçeklerin kokusunu ve rengini ezberlemişsen ben de tanırım kilometrelerce öteden bir balarısını, bir kelebeği, bir akrebi, bir yelkovanı…

Saat gece yarısına çeyrek var. Bir türlü tümleyemediğim yaşamımda yine yarına uykusuz başlayacağım sayende. Aramadın ya… Aramamı bekliyorsun değil mi. İstiyorsun ki gözüme uyku girmesin bu gece de. Gecenin bir yarısı sitemler ederek çaldırayım telefonunu… Olur yaparım… Oyuncak bebeğin değil miyim?

Duydun mu, seçim varmış diyor telefonuma gelen mesajın. Sonra bir sevinç armağan ediyorsun kendince “seni seçebilirim” öyle mi? Ben seni seçtim diye mi bütün bu küstahlıklar. Sana bağlandım ve gözlerim sevdandan ötesini görmüyor diye mi eğleniyorsun benimle.

Şımartmışlar seni bir tanem. Bana bir tanem diyemeyecek kadar şımartmışlar seni. Acıyı tatmamış yüreğin, tatsın da istemiyorum biliyor musun? Bilmiyorsun…

Farkındayım bilmiyorsun. Canın yanmamış ki hiç senin. Annen ve peşi sıra tüm kadınlar el bebek gül bebek büyütmüşler seni. Şımarık, bencil ve egoist…

Lütfen kızma bana. Bunları öfkeyle söylemiyorum ki. Hani seni anladığımı bil diye. Oysa seni beklemenin acısını bir gün olsun beni bekleyerek bil, tanı isterdim.

Yoo, acımasın yüreğin. Sen şarkılar söyle, ıslık çal başkalarının arkasından, iç geçir ve canın sıkıldığında gel benimle şakalaş, gönül eğlendir…

Bu kadar mı kolay… Bu kadar vicdansız olabilir misin? Hep bunu soruyorum aylardır kendime. Hayır… Bir şey var biliyorum. İçinde seni bu kadar acımasız yapan, bu kadar katı görünüşünün ardında acılar gizli hissediyorum.

Ama sana ne kadar daha dayanabilirim bilmiyorum. Bilemiyorum…
Çok üzgünüm canım.
İnan çok üzgünüm:(((


Leylacan METİN

27 Kasım 2009 Cuma

Lütfen benim için ağla





Ağlıyorum demişsin.
Hani erkekler ağlamaz diyordun?

Bak ağlayabiliyormuşsun. Sevin buna olur mu? Gerçekten sevin. Sevgi senin de yüreğini acıtıyor demek ki.Ben mi? Ben sevindim mi bir gece yarısı ağladığını öğrendim diye. Bir garip oldum evet. İtiraf etmeliyim.

Ama biliyordum. Bu kadar katı bir insan olamayacağını. O çelik zırhın altında pırıl pırıl bir kalp olduğunu biliyordum.
Mutluyum. Sanki bir buket gül armağan etmiş gibisin. Bir buruk sevinç. Benim için ağlıyorsun öyle mi.

Aşkımız için, sevdamız için, ikimiz için. Ağla o zaman…

Azıcık denize, azıcık buğulu gözlerine bakayım nolur? Ellerimi tut ve gözlerimin içine bakarak ağla beni sevdiğini söylerken. Saklanma gözlüklerinin ardına. Çıkar onları, gözlerini göreyim. Konuş benimle, sesin titresin ilk kez bileyim.


Ne çok bekledim seni. Ne çok. Bilmiyorsun.
Telefonum her çaldığında gözüm kapalı açıyorum kim aramış diye bakmadan. Sen ol diye umut ederek. Olmuyor. Olmuyordu bugüne kadar. Ama bugün…
Bugün beni arayıp ağladığını söylediğinde ne yaptın biliyor musun? İçimdeki kanadı kırık onlarca martıyı havalandırdın. Boynu bükük yüzlerce çiçeği canlandırdın. Dünyama ışık, hayatıma renk oldun sen. Bilmeden…

Sevdiğim. Bunları asla sana söylemeyeceğim. Sadece yazıyorum belki de hiç okumayacağın bir yerdeyim. Kendimdeyim… Bu oyun için beni affet. Sana bir kez daha tutulurken, rüzgârınla sürüklenen bir kuru yaprak olmak istemiyorum. Senin için yine geçici bir heves miyim bunu bilmek derdindeyim.

Yine dalında bülbül olduğun güller canını yaktığı için mi bendesin bilmeliyim.

Oysa kalbim nasıl çarpıyor bilemezsin. Kollarına atılmamak için kendimi nasıl zor tuttuğumu bilemezsin. Bilmeni de istemiyorum. Ben sensizliği ezberledim bunu iyi bilirim. Çekip gittiğin zamanlardaki yoksunluğumu… Senli bir hayatı ise öğrenmek istiyorum…

Lütfen. Ne olur.

Hadi benim için ağla…
Bekliyorum…………

Leylacan METİN


Gideceğin vakti tenimde bekle





Gittiler.
Tüm gemiler bu limana nasıl sığınıp geldilerse, öylece demir alıp gittiler. Sen de gideceğin vakte kadar bekle bakalım.
Kıyılarımda oyalan, eteklerimde dinlen, rüzgârımla seviş, tenimle oynaş ve tüm kemirgenler gibi kanım damarlarımdan çekilip gidene kadar kemir etimi, kemiğimi…


Darılmam.
Ben alıştım artık. Küllerimden yeniden doğmayı hiç istemesem de kaderim bu. Bu işkenceyi defalarca yaşamak. Küçük mutluluklarla yetinirken, her an büyük ayrılıklara hazır olmak.

Oysa gideceğin gün beni de alıp götürmeni isterdim biliyor musun? Veda busesi yerine, ayrılık kolyesi yerine parmağıma bir yüzük, yüzüme bin bir tebessüm takmanı. Ne hayal değil mi sevgilim. Kusura bakma, affet beni hayallerim için. Buna bile hakkım yok değil mi?
Pembe panjurlu bir ev düşlemedim. Sessiz sakin huzurla içinde yaşanacak bir yuva dışında. Akşam eve geldiğinde sofranı hazırlamak ve mutfağında sevgi kokan yemekler dışında bir şeyler hazırlamak istemedim.
Gecenin karanlığında, ay ışığında sevişmekten gibi bir düşüm bile olmadı seninle. Yağmur üstümüze yağsın da sokaklarda sırılsıklam ve çırılçıplak dolaşalım da istemedim. Hoş olurdu yalanım yok. Ama bana yeterdi o yağmur damlalarını çatısındaki kiremitlerde dinlemek tek katlı bir kır evinin.
Olmadı…
Nasıl insanlar apartmanlara mahkûmsa. Nasıl trenler kompartımanlara bölünmüşse, senin için de öyle paramparça. Ben kalbinin bir köşesinde sığınacak yer ararken, sen tüm bedenimi işgal ettin.

Direnemedim.
Sensiz bir hiç olana kadar teslim oldum sana ve şimdi esirinim, kölenim. Seninim…

Biliyorum.
Ne saçlarımın dalgası durdurabilir seni, ne tenimin kokusu, ne de gözlerimin buğusu… Biliyorum bu son sevişmemiz olabilir. Biliyorum bir daha ne sesini duyabilirim, ne de yüzünü görebilirim.

Olsun.
Sen de git bakalım. Yeter ki, gideceğin vakte kadar dudakların dudaklarımda kalsın. Ellerin ellerimde ve başın göğüslerimde.

Peki, git!…

Kal demiyorum sana sevgilim.
Gideceğin vakti yeter ki tenimde bekle…


Leylacan METİN 


25 Kasım 2009 Çarşamba

Sen bari uzaktan sev beni




Elimi tuttuğun gün, beni sevmeyi bıraktığın gün olmasın.
Tenime dokunduğun gün, ayrılık yolunda ilk adımı atanlardan olma sakın.

Kapıma getirdiğin güller o gün tükenmesin.
Alışılmışlık ve elde edilmişlik sendeki beni tüketmesin sevgilim.

Ağla demiştim benim için hatırlıyor musun? Acı bir itiraf ama evet benim için kimse ağlamadı ki. Hep gülsünler istedim sevdiklerim. Hep mutlu olsunlar benimle.
Sevdim. Çekinmedim söyledim. Sevdim tutkuyla bağlandım. Sonra benden çalanlar çaldıklarıyla çekip gittiler hayatımdan.
En çok istedikleri ben, üçbuçuk günde bıktırıverdim onları.

O kadar kolay terk edenlerden olma sen e mi. O kadar kolay terk edilen beni sen bari kolay terk etme…
O yüzden uzaktan sev beni… Tutma ellerimi, bayramdan bayrama gör yüzümü ya da gördüğün gün bayram olsun e mi?
Sen bilmiyorsun. Derin acıları var yüreğimin. Kibir değil bu gördüğün sevgilim. Senden saklanmak hiç değil.

Belki tutkunu görme arzusu, belki yine terk edilme korkusu…
Sen beni uzaktan sev… Tutma ellerimi öyle uzun uzun dalıp gitme gözlerime. Yüreğime akma ılık ılık.
Mektup yaz, mail at, sms gönder, sıcak çikolata içelim kışın son kalan gecelerinde sahil kafelerinde…

Sonra yanıma gel, dizlerimin dibine.
Öylece dur. Işığı açık bırak, kapatma perdeleri…
Bir yudum öp, bir yudum da demlediğim çaydan iç. Bisküvi, pasta, kurabiye… Ye ve git.

Yok, öyle rakı şişesinde balık olmak, masa da mum ve şarap.

Hadi evine git… Uslu çocuk ol e mi?
Yakın olanların hepsi çekip gitti.
Ne olur sen bari uzaktan sev beni…


Leylacan METİN